Thursday, May 6, 2010

1


Erken Roma ile tarımın gelişmesi ve böylece de yerleşik düzene geçilmesi döneminde bir grup vardır. Bu grup tarım genel bilgi olmadan önce, düzensiz yapıda doğa bilgisine sahip, avcı-toplayıcı dönemde çevrelerindeki yapıyı tanıyan bir gruptur. Ancak tarım ve yerleşik kültür geldiğinde bu geçmişten kalan bilgilere sahip insanlar toplumun dışında bir yerde kalmışlardır. Zira bu grup tarımla değil toplayıcı yapıyla entegredir. Çevrelerinde insan yapısı olmayan şeyler bulunan ve bunların üstünde zamanla rafine olan engin bir bilgiye sahip bu bireyler ancak yerleşik toplum bir noktada tıkandığında, eski bilgilerini unutmanın ve terk etmenin yarattığı bir sorunla karşılaştığında aranır. Tarım toplumunun çözemediği sorunlar için başvurduğu atasıdır bu bireyler. Genel olarak bu ima edebiyata da yansımıştır. Edebiyatta pek çok defa güncel bilgilere aşinalığı yüzünden bir olayı çözemeyenlerin geçmiş bilgilere erişmek için "atalarına" başvurdukları görülür. Tarım öncesi dönemin bilgilerini saklayan bu atalar bazı durumlarda kendilerini toplumun lideri noktasına getirmiş, tarım döneminde başı derde giren toplumuna yol gösterici olarak kendini öne sürmüş ve toplumun yönetimini ele almışlardır. Bu toplumlar ya gençlerin eski düzeni yıkıp yeni düzene geçişi sağlamalarıyla ya da tamamıyla eski de kalıp yok olmasıyla son bulur. Buna ingiliz edebiyatının efsanevi kralı Arthur'u örnek gösterebiliriz. Pek çok farklı anlatım olsa da temel yapı genç arthur'un yaşlı düzene karşı çıkmasını anlatır. Eski düzenin temsilcisi ya cadılar, druidler gibi tarım öncesi doğa konusunda uzman kabul edilen kişilerdir ya da hayvan ve bitki isimleriyle tasvir edilerek doğanın ta kendisidir. Bazı yorumlar Arthur'un kılıcı taştan çıkarmasına taş kullanımından metale geçiş olarak bakarken bazıları bu olayı çok önemsemeyerek Kamelot gibi efsanevi bir kalenin yapılışına dikkat çeker, metal işleme ile mühendislik arasındaki ortak nokta ise teknolojik gelişmedir. Arthur ile birlikte doğa üstüne bilgi sahibi olmanın yönettiği devir kapanmış, teknoloji ile yönetim başlamıştır. Eski düzene bağlı kalmanın sonunu oluşturduğu bir topluma örnek olarak ile yine aynı adadan keltleri veya fransa'dan galyalıları verebiliriz. İki toplumda karşılarındaki teknolojik gelişmeyi temsil eden roma ordularına yenilmiştir. Bu toplumlar zaman içinde kendi ülkelerinde zorlukla bulunacak kadar ufak bir azınlık haline gelmişlerdir. Çoğunluk ise galyalı da olsa kelt de olsa artık romalı olmuştur ve eski düzeni teknoloji için terk etmiştir. Bu yeni toplumun artık ne geçmiş ile ilgili bilgileri saklayan grubu vardır ne de güncel bilgilere sahib bir grubu, artık bilgi harici bir gücün kontrolündedir. Bu yüzden eski bilgilere sahip bir grup da çıksa yeni bilgilere sahip bir grup da çıksa bu toplumu yönetebilir.

Eski düzen ile yeninin çatışması Avrupa'da din ile de gözükmüştür. Tarım öncesi toplumların pagan yapıları ve druidleri roma ile birlikte yeni bir çok tanrılı yapıyla yer değiştirmeye başlamıştır. Roma ile birlikte yönetim de tanrısal bir seviyeye kendini taşımıştır, eski düzende ise temelde tek tanrı liderliğinde bir tanrılar birliği vardır. Bu Roma'nın ve temsil ettiği yeni tarım toplumunun uzandığı doğuda da batıda da etki yaratmıştır. Yunanlıların lider tanrısı ve diğer tanrıları ve aynı şekilde keltlerin lider tanrıçası ve diğer tanrıları da artık roma tanrılarıyla yer değiştirmektedir. Toplum eski tanrılarına ve onların temsilcisi olan rahiplerine değil, yeni tanrılarına ve onların temsilcisi olan romalı rahiplere danışmak, bilgiyi onlardan almak zorunda kalmıştır. Eski tanrılarla yeni tanrılar arasındaki itişmede kazanan tarafı belirlemek için Roma askeri gücünü eski tanrıların temsilcilerini ve dolayısıyla toplumun fikir yaratıcılarını ortadan kaldırmaya kullanmıştır. Zaten yeni dönemin getirdikleriyle büyülenmiş olan toplum bu kazanımlarını nasıl kullanacağını sorduğunda eski düzenin temsilcileri kendilerine düşman olarak gördükleri bu tavırdan kurtulmak için halkı yenilikten soğutmayı denemiştir. Temelde eski düzen ile yeni düzen arasındaki çatışmanın en önemli sebeplerinden biri de budur. Yönetimin de dini bir noktaya gelmesi toplumun daha kolay benimseyebileceği bir durum yaratmıştır.

Zamanla tarım öncesi dönemin bilgilerine sahip kesim iyice azalmış, zaten topluma karışamaz yapıları kendilerine yapılan baskılarla "zorunlu" görünüm kazanmış ve yeni düzenin bilgi dağıtıcı gruplarıyla tatmin olmayanları doyuran bir niş haline gelmiştir.

Batı tarafında eski düzeni savunan druidler Roma baskıları ve toplumsal değişimler sayesinde, gizemli, bilge ve her soruna çözüm sağlayabilecek kaynaklar haline gelmişlerdir. Toplayıcı toplumun bilgileriyle doğanın insan yapısı olmayan kısımlarında engin bilgiye sahip bu kişiler artık yeni düzenin kendilerinden "korkması" sayesinde olduklarından öte bir noktaya gelmiş ve çözülemeyen her sorunun çözümü olmuşlardır.


Doğuda ise toplumun yeni düzen daha etkili bir ilerleme içindedir zira Roma imparatorluğundaki genişleme önce batıya sonra doğuya olduğu bir yapıdadır. Doğuda nüfus batıya kıyasla daha yüksek olduğundan ve geçmişte de düzen değişimleri yaşandığından dolayı geçiş daha az sorun yaratmıştır. Ancak belli bir noktadan sonra Roma'nın yeni olarak sunduğu tarıma dayalı yerleşik düzen zaten mevcuttur ve onu uygulamayı zorlayan teknolojik olarak gelişmiş ordu ise artık gelişiminin sonlarına gelmiş ve daha da önemlisi karşısında savaşacağı daha fazla ordu kalmamıştır. Bu noktadan sonra yeni düzenin tarım ve yerleşik toplumu değil, teknik ve mühendisliği ön plana çıkarması gerekmektedir. Ancak toplum yeni düzen ile birlikte gelen bilgi yayıcıları batıda olduğu gibi kolay kabullenmemiştir. Roma kendi içinde homojen bir yapı sağlamakta zorlanacak kadar büyümüştür. Batı tarafındaki kaynakların doğu tarafına gelmesini sağlayacak lojistik bir sistem olsa da yeni düzenin fikrini yayanlar Roma'nın odaklandığı noktada gelişmekte iken diğer noktalarda yerel yapının etkisinde kalarak eski düzenle birleşerek saflığını kaybetmekteydi. 1.yy'da başlayan yahudi isyanları ile odak tamamen doğuya döndüğünde batıdakiler önce bastırıldığı için çekici hal alan eski düzenin bilgilerine yaklaşıyor, bu düzen geçerlilik kazanmaya başlayınca yeni düzendeki sorunları ile yeni düzenin bilgi sağlayıcılarına geri koşuyordu. Doğuda ise yeni düzen bölgedeki yapıya karşı anlatabileceği savaş efsanelerini ve aynı savaşlarda kazanılan topluma sunularak gönül kazandıracak ganimetleri çoktan tüketmiş bir halde gelmişti. Ancak doğu zaten tarımsal ve yerleşik yapıya geçmiş ve geçmişten çok savaş ganimeti harcamış olduğu için eli neredeyse boş gelen bu yeni düzene tabi olup; teknik ve mühendislik harikaları için vergi vermek istemiyordu. Doğuda eski düzen tarımın erken gelişmesi ve toplayıcılığın da çok verimli olmaması ile birlikte batıdakine benzer savunucular bulamamıştı.

Avrupa çapında tarım toplumuna ve yerleşik düzene geçilirken dışarıda kalan ve yeni topluma entegre olamayan sınıf her zaman yeni düzenin yanında bir alternatif olarak kaldı. Yeni düzenin çözemediği bir sorun çıktığında, yeni düzen yetersiz göründüğünde başvurulan; yeni düzen zor geldiğinde, çıkmaza girdiğinde veya basitçe seçenek sahibi olarak hissetmek istendiğinde orada olduğu bilinmesiyle iç rahatlatan bir yapı olarak her zaman eski düzen sürer. Bazı durumlarda insan hafızası ve nostaljinin de ilginç etkileriyle toplumlar eski düzeni ve onun bilgi sahiplerini farklı bir şekilde yeniden zihinlerinde tasarlarlar. Örneğin 19.yy romantizmi bütün orta çağı yeniden yazmıştır. Aynı şekilde de orta çağın büyük kısmında da hem tarımsal ve yerleşik düzenin iyice zor katlanılır bir hale gelmesi ve yoksullukla, hem de nostaljinin etkisiyle eski düzen, tarım öncesi yapı bambaşka bir şekilde algılanmıştır. Tarım döneminde işçi edinmek için olabildiği kadar çok çocuk yapmaya çalışan aileler eski düzende insanların çocuk gayesi olmadan sadece istek ve dürtüleriyle bir araya gelen çiftler hayal etmiştir. Artık kendi yetiştirdiği ürünü bilen ve gerisiyle alakadar olmayan çiftçi eski düzendekilerin her türlü bitkiyi tanıdığı ve türlü çeşitli karışımlarla her istediğini elde edebileceği fantezisine inanmıştır. Dini kavramlar konusunda çok yetkin ve bilgili olmayan toplum eski düzendekilerin tanrılarıyla neredeyse bütünleşik bir hayat yaşadığını düşünmektedir. Avrupa'da eski düzenin temsilcileri dini olarak çok yabancı ve yanlış görülmezken hristiyan öğretiyle birlikte üstlerindeki baskı sadece yeni düzenin bilgi sahiplerinden değil yeni düzene uyum sağlamış toplumun kendisinden de gelmeye başladı. Artık eski düzen ve onun temsilcileri yeni düzende yaşayanların hep üstünü örttükleri bir yerlerde hata yaptıkları inancını hatırlatır hale gelmişti. Eski düzen bu kadar mükemmel olmasına rağmen şu anda zorluk içinde boğuşan toplum içten içe bir yerlerde yanlış yaptığını düşünüyor, eski düzeni ve onu temsil eder kabul ettikleri herkesi kıskanıyor ve öfkeleniyordu. Bu öfkenin iki sonucu olabilir; ya toplum yanlışlık yaptığını açıkça kabul edip yanlış bir şey arayacak ve değişim ortaya çıkacak ya da yanlışlık yapanın başkası olduğunu, çözülemez bir mekanizmanın birilerinin çomak sokmasıyla onlara bu sonucu çıkardığını düşünerek öfkesini bu çomağı soktuğuna inandıklarına salacaktır. Orta çağın çoğunda Avrupa'da toplum bu çözülemez mekanizmayı tanrı olarak aldı ve çomak soktuğuna inandıklarının hepsine öfke ile saldırdı. Bu yahudileri, müslümanları ve hatta hala aydınlanamamış paganları içeriyordu. Cadı veya büyücü olduğu iddiasıyla yakılanlar en azından açıklanabilir bir sebep duymuşlardı, diğerleri ise büyük ihtimalle bu olayların niye olduğunu bile fark etmedi. Ancak bu yöntemle insanların öfkesi değil ancak sayısı azalabilir. Büyüyen bu öfke artık her husumetin bir tarafın diğerini bu mekanizmaya bir şekilde çomak sokmakla suçlamasıyla son buluyordu. Sonunda toplumun diğer çözümü seçim bir yanlışlık yaptığına inanıp bunu çözme çabasına başlayarak yeni bir düzen ortaya çıkardı.

No comments:

Followers